20 Eylül 2010 Pazartesi

albüm didiklemesi: Klaxons - Surfing The Void

problemim ne bilmiyorum, fakat gündüzleri uyanmak istemeyip, geceleri uyuyamayıp, kendime meşgale ararken blogu doldurmak gibi bir huy edindim son birkaç gündür. blog için iyi, benim için kötü bir durum, zira sabahın köründe adliyeye, staja gidecek ve tahminen akşama kadar çalıştırılacak, ardından da okula uğramak zorunda kalacağım. stajda yiyeceğim fırçay/lar/a, gülümseyerek ve şirinlik muskasıymış gibi davranarak göğüs germek zorunda olacağım gerçeğini ise ayrı tutuyorum.

klaxons'ı bilen bilir, diyorum çünkü kendilerini geçen yılki efes pilsen one love festival'da dinleme fırsatı bulan birçok insandan biriyim. orada kocaman tricky dururken, garip bir şekilde headliner'dılar ve türk dinleyicileri -her nasılsa- oldukça fazla. ya da o saate kadar içip cozutan indie gençliğin hoplayıp zıplayası vardı, klaxons da tuz biber oldu, bilemeyeceğim, ben o saatte hala ayıktım. sevgili arkadaşlarım "bekle geleceğiz." diyerek bir yerlere kayboldukları, ben de beni rahatça bulabilsinler diye bulunduğum yerden ayrılmadığım için, konseri oldukça geriden izlemek zorunda kaldım ve onlara laflar hazırladım. hala da o akşamı iyi andığım söylenemez. neyse ki tricky'de en öndeydik ve kendisinin dinleyicilere karıştığı o anlara şahit oldum. (after party'de tricky ile çekildiğimiz rezil fotoğrafı ise tenzih ediyorum. ama dünyanın en tatlı insanlarından biri, falan filan.) öhm, konumuz tricky değil tabii ki, neyse.

sene geçen sene, bir arkadaşla üzerinde "it's not over not over not over yeah!" yazan bir tişört satın aldık. nereden çıktığını, neden "not over" kısmının tekrar tekrar yazıldığını merak edip araştırmış olmalıyım, karşıma paul oakenfold'un grace'i ile klaxons çıktı. tabii o yeah!, yet! imiş meğer, "it's not over yet.". yeah! neyse işte artık. derken myths of the near future albümü dönmeye başladı medya oynatıcılarda. atlantis to interzone -bir adet crystal castles remix'i de mevcuttur parçanın.-, golden skans, isle of her, vesaire... tarzları "acid-rave sci-fi punk-funk" olarak tanımlanmış HMV tarafından. şu janr sıçma durumu bir gün beni öldürecek. basitleştirerek new rave yahut indie diyelim. ağustos'un sonunda surfing the void adında yeni bir albüm yayınlamışlar ve albümün açılış parçası olan echoes'a mısır'ın kahire şehri yakınlarındaki bir çölde klip çekmişler. tipik grup elemanlı, enstrümanlı, manzaralı klip işte, üzerine söylenebilecek pek bir şey yok bence.

albümün genelinden bahsetmek gerekirse, myths of the near future'da olduğu gibi ilk dinleyişimde ilgimi çekemedi. albüm başarılı ve sevenleri tarafından ayıla bayıla dinlenilebilir, ancak bir yandan ilk albümlerinin devamı gibi adeta. kendilerine has bir sound'a sahip olmalarını ve bu yolda devam etmelerini anlıyorum elbette. bahsettiğim her grubun bir sonraki albümünde kendisini aşması gerektiği değil, keşke aşsalar tabii, biz de "adamlar yapmış yahu." desek. bilinen bir gerçek; ilk albümü çok ses getirmiş bir grubun/sanatçının ikinci albüm sancısı her daim büyük olmuştur. dolayısıyla belki de bu kadar acımasız olmamalıyım. parçalara baktığımızda, echoes'un nakaratı ve klasik klaxons parçası niteliği dolayısıyla hit olacağı düşünülmüşse de, şahsen çıkış parçası olarak extra astronomical ya da twin flames'i tercih ederdim. the same space ile surfing the void de fena sayılmaz.

ilk albümleriyle 19 milyon küsür kez dinlenmiş bir grubun yeni albümlerindeki parçaların bir ay içinde 700 bin defa dinlenmiş olması normaldir herhalde, ancak albümün last fm sayfasında da görüşlerime katılan kimi dinleyiciler olduğunu gördüm. ilerleyen zamanlarda albümün başarılı olup olmadığını daha net görürüz sanıyorum.

video klibiyle echoes'u paylaşıyorum öncelikle:

"Echoes" music video for "The Klaxons" from Birthmark Films on Vimeo.


ardından twin flames gelsin:

Klaxons - "Twin Flames" by Some Kind of Awesome

son olarak flashover:

Flashover by klaxons

19 Eylül 2010 Pazar

albüm didiklemesi: Brasstronaut - Mt. Chimaera

brasstronaut, 2007'den beri aktif kanadalı bir grup. 2007 yılından beri beraber müzik yapıyor olmalarına rağmen, isimleri birkaç hafta önce kulağıma çalındı. yaptıkları müziğin türü, enstrümanların çeşitleri ve kullanılış biçimleri bakımından, isminden de anlaşılacağı üzere brass (yapılan müzikte nefesli çalgıların çoğunlukla kullanılması) ve yer yer caza kaysa da, bu tarz melodilerle birlikte duymaya alışık olmadığımız tarzda vokallerle süslendiğinden, indie olarak tanımlanması daha doğru oluyor.

grup, old world lies adlı ep'sinden sonra, bu yılın -tahminen, çünkü kesin bilgiye erişemedim.- mart ayında bir süredir bilinen kimi şarkıları ile birlikte, yeni parçalarıyla bir albüm yayınlamış: mt. chimaera. dinlenildiği anda sizi kendisine çeken, baştan sona sıkılmadan dinleyebileceğiniz, 8 parçalık küçücük bir fıçı aslında. incelendiği bazı sitelerde de 8.5/10, 4/5 gibi derecelendirmelere hak kazanmış. özellikle bir-iki parça önermek için kendimi zorluyorum: albümün açılış parçası slow knots, lo hi hopes, six toes ve same same diyebilirim şimdilik.

bu albüme benzer bir albüm söyle bana ey sinek diyenler için, uyandırdığı hissiyat bakımından efterklang'ın son albümü magic chairs diyebilirim, fakat bu tamamiyle kişisel bir bağdaştırma da olabilir, baştan uyarayım.

grubun bir adet myspace sayfası ve bir de blogu mevcut, blogu şöyle bir gözden geçirirken, karşılaştığım bir girdi, kendilerine olan saygılarımı ikiye katladı: kanada'nın copyright yasası'nda, ses, video ve diğer eserlerin illegal olarak çoğaltılması hakkında yapılan değişiklik, bunun sonucunda hak sahiplerinin eserleri hukuka aykırı biçimde çoğaltan (internet üzerinden yayan ve download eden) kişilerin adreslerini fransa'nın yeni yasasında (hadopi-2) olduğu gibi ISP'lerden alabilmeleri ve uygulanacak para cezaları hakkındaki bu yazıda, özetle illegal download'un taze grupların kendilerini tanıtması için iyi bir fırsat olduğunu ve hatta kimilerinin illegal download için "gelecekteki radyo" tabirini kullandıklarını, hepimizin bir şekilde içinde bulunduğu bireysel ihlallerle ancak hukuki temsile yetecek maddi gücü olan büyük şirketlerin uğraşacağını, fiziksel format zamanının çoktan geride kaldığını, ancak bahsedilen hak sahiplerinin umutsuzca halen eski güçlerini koruma çabalarının devam ettiğini anlatmış, türkiye sınırları içinde de uğraştığımız ve görünen o ki uğraşmaya devam edeceğimiz bu konuya değinip, çok da güzel yapmışlar. üşenenler için elimden geldiğince özetlemeye çalışsam da, yazının tamamını ve yazı içinde verilen linkleri de gözden geçirmenizi öneririm. (bu da alanım ilan ettiğim konuda gaza geldiğim an olsun.)

keşfettiğim için oldukça mutlu olduğum bir grup oldu brasstronaut, uzun ömürlü olmalarını temenni ediyorum, yolları açık olsun. -bir astronot- (bunu söylemesem içim rahat etmezdi.)

yeni başlayanlar için, old world lies:


Brasstronaut - Old World Lies from Salazar on Vimeo.


mt.chimaera'dan, slow knots:

 Brasstronaut - Slow Knots by ITCManchester

ve six toes:

17 Eylül 2010 Cuma

albüm didiklemesi: Philip Selway - Familial

ne garip, thom yorke'un radiohead'ten bağımsız albüm yapacağına inanırdım, ki yaptı da -the eraser-, ancak "phil selway yapacak, hem de albümde davul filan çalmayacak, gitar çalıp vokal yapacak." deseler bakardım suratlarına. bu durum benim "sıkı" bir radiohead fanı olmamamdan kaynaklanıyor olabilir, daha yakından takip edenler, herifin kafasında böyle tilkilerin de dolaştığını, back vokalde tam olarak kestiremediğimiz güzellikte bir sesi olduğunu filan biliyorlardır tahminen.

neden radiohead fanı değiim: philip selway'i dinlerken bunu da düşünme fırsatım oldu, sanırım çok fazla insan çok fazla sevdiği için. yaptıkları müziği -ilk dönemlerinden, elektronik yaklaşımlara kaydıkları zamana, oradan da son döneme kadar- seviyorum aslında. konsere gelseler giderim, dünya gözüyle görmüş olmak, bildiğim parçalarını -ki misal, herkes michael jackson şarkılarını, özellikle michael jackson dinlememiş olsa da bilir ya, radiohead parçalarını da aynı şekilde biliyor, dolayısıyla kendimi bilmediğimi düşündüğüm bir radiohead parçası mırıldanırken bulabilirim. (hay ben örneğimin...)- dinlemek için. radiohead'e yaptığım haksızlığı uzun süre björk'e de yaptım, hatta konserine de gitmedim. işin garibi çılgın björk fanları dışında konseri kimsenin beğenmediğini düşünürsek, pişman da değilim, iyi tepkiler alsaydım çok pişman olurdum ama, eminim. bu da böyle bir günah çıkartma olsun.

phil amcamız, yukey'de 30 ağustos'ta çıkarmış familial albümünü, "by some miracle"a da twistli mwistli bir klip çekilmiş, bir başka blogger sayesinde gördüm, izledim, sevdim. albümdeki parçalarda gitar haricinde kimi enstrümental olmadığını düşündüğüm sesler, örneğin zil yahut tahtayı sıkı aralıklı demir parmaklıklara sürttürme sesine benzer sesler de ritmik olarak kullanılmış, kim bilir, belki de bunlar da birer enstrümandır ve benim haberim yoktur. sonuç olarak müzisyen değilim, dinleyiciyim.

ama -ne yalan söyleyeyim- yine de tüm parçalar birbirlerine benziyor gibi geldi bana açıkçası. öne çıkanlar şu an için albümün açılış parçası, aynı zamanda çıkış parçası olan by some miracle ve patron saint benim için. grup arkadaşıyla karşılaştırmak ne kadar doğru olur bilemiyorum fakat, thom yorke'un solo albümü the eraser, albümleri bütünüyle kıyasladığımızda daha fazla beğendiğim bir albümdü, parçalar daha kendilerine hastı, belirgin farklılıklar barındırıyor, dinleyiciyi sıkmıyordu.

yine de, hayatımın şu ne olacağını, ne olacağımızı bilmediğim, bir yandan düzeltsem öbür taraftan yıkılan yap-boz döneminde listeme sakin bir liman aradığımda yardımıma koşacak bir albüm daha eklemiş olmanın mıtluluğunu yaşıyorum, yaşamıyorum değil.

twistli mwistli by some miracle klibi:



patron saint:

 Philip Selway (Radiohead's Drummer) - Patron Saint by Any Groove

Does It Offend You, Yeah - We Are The Dead

geç fark ettiğim yeni does it offend you, yeah (nam-ı diğer "gücüne mi gitti, ha?" -benim uydurduğum bir tabir değil, ama adamlara bu şekilde seslenmeye bayılıyorum.) parçası we are the dead, parçanın girişinde "farklı bir şey mi yapmışlar acep, bu ne sükunet?" diye düşündürürken, intro geçildiğinde anlaşılıyor ki alışıldık dioyy sound'u bu albümlerinde de devam edecek. etsin de zaten, şahsen gayet memnunum gidişatlarından. geçen yıl konserlerine gidebilmiş olsaydım daha da mutlu olurdum büyük ihtimalle, sağlık olsun.

 We Are The Dead by Does It Offend You, Yeah?